22 Ağustos 2011 Pazartesi

Sanat Komplosu..

“Belki de bizler, kendi kendimize sanat komedisini oynamaktan başka bir şey yapmıyoruzdur..”J.B

Modern’den çıktıktan sonra hissettiklerimin tam karşılığı olan cümlelerin sahibi Baudrillard’a olan hayranlığım bir kademe daha ileriye gitti. Sanat komplosu metninde bahsettiklerinin somut sonuçlarından birini deneyimlemiş olmanın getirdiği absürt ruh halim..

Uzun bir ara verdiğim ilişkimize tekrar heyecanlı bir başlangıç olur ümidiyle gittim İstanbul Modern’e..Bana hep fazla konsept ve mesafeli yapısından tekrar ajite olarak indim “cehennem merdiveni”nden.. Heyecanım Mccury’nin son kodachrome sergisinden kaynaklanıyordu. Fotoğraf tarzı bana biraz uzak olsa da onun renk ve ışık kullanımındaki ustalığı su götürmez bir gerçekti ki bu da bu sergiyi görmemenin çok büyük bir hata olacağı fikrimi güçlendiriyordu. Perşembe beleş gün konseptinden yararlanmanın ve Mccury’nin popülaritesinin de etkisiyle epey bir izleyiciyle beraber gezdim sergiyi. Klasik olarak artık az çok ne yazacağını bildiğimiz Özendes’in sergi metnini okuyarak başladım ve yüzeysel bir sergi metni okumuş olarak devam ettim. Serginin ilk fotoğrafı Deniro’ya aitti. Fakat fotoğraftan çok baskının kalitesine takıldı gözüm. Gerçekten şaşırmıştım baskı kalitesini görünce, çünkü çok kaliteli baskılara bakmak için de heyecanlıydım. Tek kelimeyle “Berbat” baskılardı.. İnanılmaz bir şekilde bu fotoğrafları bu şekilde bastırmışlar hatta daha da ileriye gidip bunları asmışlardı. Tek tek diğer fotoğraflara doğru ilerledikçe hiç bir şeyin değişmediğini görüp iyice sinirlerim bozuldu. Nasıl böyle bir şey olabilir gerçekten anlam verememiştim -ki ben sergilerde en son baskı kalitesine bakan insanlardanım ve bu yüzden de çok eleştiri alırım. Ama ben bile bu duruma inanamadım. Baskı rezilliğinin yanında bir de fotoğrafların sanki lise sergisiymiş gibi fotobloglarda sunulması durumu içinden çıkılmaz bir absürdlüğe doğru sürüklemiş. Ve daha da fazlası, Mccury’nin bu projeye verdiğin önemin kısacası önemsizliğin fotoğraflarda çok net bir şekilde belli olması. Adeta ne olursa çekerim minvalinden hareketle basmış deklanşöre, belli ki hiçbir ideolojik stratejiyle gerçekleştirmemiş çekimlerini.. Çektiği tüm fotoğraflar doğal olarak da sergilenmiş. Peki buradaki küratörlük nerde ben bunu anlayamadım. Serginin burada açılmasını sağlamak yeterli midir serginin küratörü olarak imza atmaya? Bu sorularla çıktım sergiden..

Ve sonra Sergenin söyleşisinden epey bahsettiği, benimde izlemeye şansım ve isteğim olmayan Tara’nın “Masum Suretler” sergisini dolaşmaya karar verdim. Yine olabildiğince ağdalı bir Özendes metni. Şaşırmadım. Büyük baskılara sahip fotoğraf; çoğunlukla izleyiciyi etkilemenin en kolay yollarından biridir ve izleyicinin bu tuzağa kolay düşmemesini isteyenlerden biriyim. Fotoğraflar sanırım 1*2m boyutlarında ve baskı kalitesi her nasılsa Mccury’nin kinden kat kat daha iyi.. Özendes metninde Rönesans dönemine atıfta bulunmuş. Fotoğraflar, komposizyon ve sahneleme olarak böyle bir niyete büründüğünü açıkça gösteriyor, fakat Özendes’in bahsettiği muhteşem ışık nerde? Yada bu modellerin sex bebekleri olmasının, gerçeklik kopyaları olmasının, bizim hayal dünyamızla varlıkların kanıtlanmasının bizdeki karşılıkları nerde.. Ya da ilk fotoğrafla son fotoğrafın aynı sahnenin iki farklı açıdan olması? Bu da mı hayal dünyamıza dahil olma arzusu?

“Bu riyakarlığın öteki yüzü, hükümsüzlük blöfü yaparak,sanatın bu kadar hükümsüz olmasının mümkün olmadığını, muhakkak bir şeyler saklıyor olduğu mazeretiyle insanları ona bir nebzede olsa önem ve değer vermeye tersinden zorlamaktadır. Çağdaş sanat bu belirsizlikten, estetik yargıları temellendirmenin imkansızlığından yararlanır ve onu anlamayanların ya da ortada anlaşılacak bir şey olmadığını idrak edemeyenlerin suçluluk duyguları üzerinden spekülasyon yapar.”j.b

Gerçekten de ne anlatıyor bu sergi? Sex bebekleri kullanmasının bir anlamı olmadığını söyleyen bir sanatçı, ama fotoğraflarında ki temel öge sex bebekleri!.. Bir şeyleri muğlaklaştırmakla -tıpkı yukarda da baudrillard’ın dediği gibi- kendi varlığını onaylatmaya çalışıyor. Ve gerçekten de ortada bir komplo var!..” Sanatın komplosu ve esas sahnesi de budur; bütün o açılışlar, sergi kurmalar,teşhirler, restorasyonlar, koleksiyonlar, bağışlar, ve spekülasyonlar- hepsi bu komployu yayar. Bildiğimiz herhangi bir evrende bu komployu bozmanın yolu yoktur, çünkü imgelerin aldatmacasının arkasına saklanarak düşünceden gizlenmiştir.” J.B

Bu iki sergi adeta bu komplonun somut bir temsilidir. Bu sergilerin küratörü ve sanatçıları aynı zamanda da bu müzede bu komplonun ana karakterleridir. Bu bağlam içinde izleyicisine bu şekilde sergiler izleten Özendes’in Türkiye fotoğrafından çekilmesini rica ediyorum. İzleyici ve üretici olarak bu komplonun içinde daha fazla var olmak istemiyorum..

Ersin gök

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder